10 Şubat 2010 Çarşamba

Dürüst İnsanlar nasıl yoldan Çıkıyor

Dürüst İnsanlar Nasıl Yoldan Çıkıyor


Gençlerin bir üniversiteye yerleşebilme amacıyla tercih yaptığı geçtiğimiz iki hafta içinde kariyer planlaması konusunda 3 yazı yazdım.
Yazıma katkıda bulunma amacıyla bir okuyucumuzdan gelen uzun e-mailden bir bölümünü bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şunun altını çizelim. Kariyer planlaması ülke nüfusunun bütününü ilgilendiren bir konu değildir. Keşke mümkün olsa ama, herkes hayallerini gerçekleştiremez.
Nüfusun sadece yüzde 3-5’i kariyer planını arzu ettiği gibi sonuçlandırabilse ülke çıkışa geçer. Ülke nüfusunun yüzde 8-10’u hayallerine kavuşacak bir performans gösterebilse nüfusun geri kalan yüzde 80-90’ını da ortalama bir tatmin düzeyi açısından olumlu bir çizgiye çeker.
Ayrıntılarını bir başka yazıda aktarmak üzere şu noktanın da altını çizelim:
Bilimsel verilere ve gelişmiş ülkelerdeki genel tecrübelere göre bir ülkeyi insanca bir yaşam çizgisine çekmek ve sürdürülebilir bir refah toplumu oluşturmak için gereken ve kritik noktalarda görev yapması gereken insan sayısı sadece 17-19 bin arasındadır. Şaşırdınız değil mi? En fazla 20 bin kişi.
Türkiye bu kadar sayıda güzide insan yetiştiremediğinden yada yetişenleri arzu edilen kritik noktalarda istihdam edemediğinden dolayı bocalamayı sürdürmektedir.
Konuyu dağıtmak istemiyorum. Gündemdeki davanın iddianamelerinden yansıyan bilgi kırıntılarından edindiğimiz bilgiler ışığında genel izlenim odur ki, bu dava süreci, şu güzelim topraklara sevdalı, bayrağını ve vatanını seven insan profilini kritik noktalardan uzak tutma çabasına matuf eylemleri planlayanların oyununu ortaya çıkarmıştır. Ülkenin iddialı bir devlet konumundan uzaklaşması için kurulan hain planları deşifre etmiştir.
Şimdi gelelim, eğer arzu ederse ismini bir sonraki yazımızda sizlerle paylaşabileceğimiz okuyucumuzun, mevcut sistemin dürüst bir insanı bile nasıl yoldan çıkardığını gayet güzel izah ettiği o çarpıcı e-mailine...
Büyüdükçe küçülmek...
Okuyucumuz şöyle yazmış:
“Merhaba Hocam. Kızacaksınız belki ama ben sadece kariyer planıyla istenilen yerlere gelinebileceğinden şüpheliyim.
Okulumun en başarılısı oldum. Ama en salağı bile babasının yaptığı işlerden dolayı benim önümde. Ki, babasının da doğru bir adam olmadığını biliyorum. Şimdi bu çocuk kariyer planı mı yaptı da milyon dolarlık evde oturuyor. Kariyer listesinde bile 50-0 yenik başlıyorsunuz hayata, mücadeleye...
Sizin hedefiniz adamın başlangıç yeri oluyor. Siz kuralları öğrenirken diğeri zaten doğduğundan beri onlarla yoğrulmuş. Siz tonlarca zaman harcarken diğeri zaten yıllar içerisinde sizin öğreneceklerinizi çoktan öğrenmiş. Siz bir adamın peşinde aylarca koşarken, adam çocuğun komşusu çıkıyor.
İşin aslı, şu konu sürekli aklıma gelir: Sıradan bir adamken çok inançlı, dürüst, doğrucu, yardımsever, iyilik yapan, paylaşımcı vs. birisi oluyorsunuz. Mesela bir fabrikada sıradan bir işciyken, sonra sizi usta başılığa terfi ettirince işler biraz daha değişiyor. Artık birçok kişiden sorumlusunuz. İşcilerinizden bir tanesi bir hata yapınca işten atılmasın diye örtbas ediyorsunuz.
Zamanla gelen mallardaki kalitesizlik ve işlerin gidişatı hakkında dönen dolapları öğreniyorsunuz. Kendi adamlarınızı işe almak için biraz nüfuzunuz, itibarınız oluyor. Bütün bunları sineye çekip ona göre davranmanız gerekiyor. Eski dürüst ve inançlı adam kendisini yavaş yavaş sorgulamaya başlıyor. Acaba bir şeyler ters mi gidiyor diye...
Sonra adam müdür oluyor. Müdür olunca para transferlerindeki gariplikleri öğreniyor. Diğer yönetimdeki kişilerin özel hayatlarındaki sapıklıkları, rüşvet almasını, işlerin daha düzgün yürümesi için yapılan numaraları, illegal durumları, satılan malların sağlığa zararlı gerçek etkilerini vs. öğreniyor ve işini en iyi şekilde yapmaya devam ediyor.
Adam namaza gidiyorsa onu bile hızlı kılıp çıkıyor işim var diye. Ama sıradan bir işciyken huzurlu ve mutlu olan adam şimdi yükseldikçe sanki bir şey onu aşağıya çekiyormuş gibi hissediyor. Yeni kariyerine ayak uydurmak için kendisini kişisel anlamda geliştirirken, insanlar ‘İşte Ahmet Bey de bozuldu’ diyor. Halbuki adam işinden başka bir şey yapmıyor. İşin gidişatını beğenmese de olumsuz yönde etkileyecek bir şey yapmak için gücü yok.
Sonra adam fabrikayı satın alıyor. Fırıldağın bini bin para. Rakiplerini yok etmek için uydurmaca dedikodular, planlar, çalışanların paralarını kesmeler, sigortasız işçi çalıştırmalar, vergi kaçırmalar, çetelerle iletişimler vs. geliyor. Bu durum böyle uzayıp gidiyor. İşler büyüdükçe gelen tehditler ve dönen dolaplarda büyüyor. Artık işin yürümesinden ziyade canınızı kurtarmak için bile bir çok şeye eyvallah eder oluyorsunuz. Bu süreci uzatmak mümkün.
Nerden nereye?
Peki şimdi bu adam kariyer planını yaparken, ‘ben birgün çok büyük bir iş adamı olup, fabrikalar kuracağım’ derken başına ne tür işler açacağından haberdar mı sizce? Bu ilk merak ettiğim konu.
İkincisi, sıradan bir adamken uzlaşmacı, yardımsever, dürüst bir adamdı. Şimdi şirketini ve kendisini hayatta tutmak için bin takla atması gerekecek. Sizce adam bu dönüşümü yapabilecek bir kişilikte mi? Adam illede eski iyi taraflarını yaşatmak istese de dünyanın gidişatına ters nasıl hareket edebilir? Ekonomik modelimiz Kapitalizm üzerine kurulu. Kim ne derse desin aslında hepimiz kapitalistiz. Farklı modelleri savunmak sadece durumu reddetmek olur. Hepimiz özel mülkiyet istiyoruz, hepimiz zengin olmak istiyoruz, hepimiz kendi işimize başkalarının müdahale etmemesini istiyoruz, hepimiz rekabet etmek zorundayız. Bu sisteme göre hepimiz az maliyet çok verimlilik istiyoruz ama uzlaşmacı değiliz diye tepki alırız.
Bakmayın lafı evirip çevirip dürüstlük nidaları attığımıza. Aslında hepimiz vergi vermemek için çırpınıyoruz. Askerlik için bile 2 seçenek sunun. Birisi 3 ay, diğeri 12 ay. Bakın gençlerin yüzde kaçı ilk seçeneği seçiyor. Vatan borcu dediğimiz şey nasıl birden değişiyor.
 Bu durumu şuna benzetiyorum. Kötülük olmadan iyiliğin de anlamı olmaz. Aslında kötü dediğimiz şeyde sadece bizim yorumumuz. Eskiden kötü dedğimiz bir çok şey bugün öyle değil. Her şey bir denge üzerine kurulu. Ne yaparsak yapalım, terazinin 2 kefesi olduğunu unutmayalım. Bugün zenginler iyilik sever olduğu için vakıflar açmıyor, üniversiteler kurmuyor yada yardımlar yapmıyor. Hepsinin karşılığını fazlasıyla alıyor. Savaşlar bile mikro düzeyde zafer için makro düzeyde denge için yapılıyor.
24 senedir öğrendiğim tarih bilgileri bile yanlış çıkıyor. Tamamen uydurma şeyler ve taraflı şeyler öğrendiğinizi görüyorsunuz. Gözünüzdeki asker imajı, gözünüzdeki adalet sistemi vs. çaba harcamadan TV karşısında izlediğiniz haberlerle bile yıkılıyor. 24 yaşında sanki yeni doğmuş bebek gibi kalıyorsunuz. İnandığınız değerlerin aslında arka planında farklı dolaplar döndüğünü görüyorsunuz. Her konuda işin pazarlama boyutunun ağır basdığını fark ediyorsunuz. Aynı grup içerisinde bile yıllardır sizinle beraber olan kişilerin size ihanet ettiğini görüyorsunuz vs.
Tüm bunları bilmeyen 17 yaşında bir gence ‘hadi yaz bakalım kariyer planını’ dediğimiz anlamı kalmıyor...”
Yazı çok uzasın istemem.
Okuyucumuzun uzun e-malinin geri kalan kısmına ve konu hakkındaki değerlendirmelerimize bir sonraki yazıda devam edeceğim.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7
yazaramesaj@gmail.com
http://www.haber7.com/haber/20090812/Durust-insanlar-nasil-yoldan-cikiyor.php

12 Ağustos 2009